Kayıtlar

Şuan bir ambulansın tepe lambaları sokağın karanlığını mavi rengiyle süslendirirken yazıyorum satırlarımı. Memleketinden bilmem kaç km uzağa hiç bilmediği insanların olduğu daha öncesine kadar varlığından haberi olmadığı bir ilçenin insanına hizmet ederken buldu kendisini. Monitörün düzenli öten bip bip bip sesi dikkatimi dağıtacak yükseklikte geliyor kulağıma. Neyin savaşını vermeye gelmiştim oysa. Doğuştan bahşedilen yoksulluğuma küçücük bir kapı aralamak için mi yoksa attığım adımda bilmediğim heyecanlara kol germek için mi ? Bence ilk seçenek fazlasıyla ağır basıyor. Uzakta gönül bağı olan bir hayli cüsseli siyah sakallarının arasına beyaz süsler iliştiren orta yaşlar da ruhunun da kendisinin de adını koyamadığı bir gönül bağı bu. Yol uzun bir şekilde gidiyor bende yazıyorum bir şekilde yazıyorum. Boğazım düğüm düğüm yüreğimin içinde var olan ruhani acıyı fiziksel bir acı gibi yaşatıyor hayat bana. Kim bilir ne yapmalıyım böyle durumlar da. Uzakta ki adam güzel adamdı ama fevriydi...
Bu seferki veryansının adı yok tanımı yok hiçbir yerde. İlmek ilmek yok oluyor bedenim. Hergün bir hücremi öldürmeye yetecek bir mutsuzluk sardı benliğimi. Gitsem gidemiyorum kalsam her şey daha kötü. Daha annemin karnındayken mi mutsuzluk vaad edilmişti. Neydi beni bu hiçliğe iten neydi beni bu yok olma evresine getiren nokta. Artık her cümlemin sonu üç nokta çünkü bitmiyor hiçbir an ,yaşadıklarım,sonsuzluğum. Boğaz düğümlenmesinin tıptaki adı neydi kimbilir bana hissettirdiği koca bir acı. Dışarıdan bol sarımsaklı çorba içen birkaç insan eşliğinde yazıyorum bu satırlarımı. Kimileri mutlu gülüyor kimileri aynı çatıda gözleri dolu bekliyor. Bekliyor zamanın akmasını, bekliyor günlerin geçmesini, bekliyor birgün kapıyı çalacak ve artık geldim kızım ben mutluluk diyecek günleri. Kim bilir belki de kapı hiç çalmayacak. Belki de mutluluk hiç gelmeyecek. Dedim ya hep bir umut. Bugün varsa umutlara sarılan kalıbından çıkmaya korkan fakir ruhlu insanlar için var. Benim...
Ankara'nın ayazına kapadım penceremi. Gözümün aldığı eşsiz manzaraya karşı zihnim de sen ve senin hissettirdiklerinle öylece bakıyorum boşluğa. İnsan nerde olmak isterse orda mutlu olur demişti zamanın birinde bir alim. Sanırım zamanın neresinde ve hangi dilimin de olmak isteyişimi bilmemekti beni en dibe çeken. Nerde , kimle , ne durumda mutlu olabilirdi ki insan. Duyguların her milimini farklı uzak nokta da sana çeken neydi böyle. Neydi ki bunun adı gülerken bi anda düşündüren içini delen. Esasen en başta hayat neydi ki bize başa çıkılmaz dertler veren. Şimdi kahvemden bir yudum aldım ve manzarayı izliyorum. Ağzımda sigarayla karışan kahvenin farklı bir armonisi eşlik ediyordu manzaramın güzelliğine. Bence bi yerden başlamalı insan. Ne biliym ne istediğini bilmeden yaşadığın hayata bir ışık süzülmeliydi. Çek ellerini perdeden yada aç sonuna kadar. Ama izin ver her ışının seninle temas etmesine. Belki güzel günlerin işaretini veren bir kuş konar pencerene. Bırakma kendini en sevgi...
Kulluğum, divaneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehnenem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel..
Leylim, Nicesin gene ? Beyninde mi , yüreğinde mi, başka bir yerinde mı, nerdeyse o İNAT yönünü yaratan duygularını öpmek isterim. Başkaca hiç. Ne taktığım , ne de vurulacağım bir nen yok. Seni. Sade seni...
Bir elveda tınısı yükseliyordu soğuk gökyüzünün yırtıcı rüzgarında. Hiçlikten gelen varlığını hoyratça savuruyordu o koca boşlukta. Gitse aklı kalacaktı kalsa zaten ne kalacaktı ? Küçücük kalbinin koca sevdasıyla düşüyordu yollara. Onu ne beklediği koca bir şehir vardı uzaklarda. Titrek adımlarıyla atıyordu adımını. Korkusunu belli etmeden biraz da kendinden emin aralıyordu umuda yol alışını. Bıraktığı şehir de dillere destan sevdasıyla yüreğini çarpıtan koca adama veriyordu son vedasını. Aslında veda da sayılmazdı. Nereye gidersen git kimle konuşursan konuş yüreğinin çarptığı kişiye olan mahkümiyetini yok sayamazdın. Girmiştin artık sarmaşık aşk eşiğine. Ne vedası olurdu bunun nede başka türlü elvedası. Ben yine döndüğümde seni her seferinde bulma umuduyla gidicektim umutla baktığım yola. İyisi mi artık düşünmemeliydi o karabasan düşünceleri ruhunda. Gitmeden özlediğin adama gelmeden kavuşmak arzusuyla.. Şimdi hepinize elveda !
Sözün bittiği yerler vardır genzin tıkanıpta konuşamaz olduğu. Sahi ya her vazgeçiş bi bitiş miydi insanoğlunun hayatında. Yaşanmışlığın hiçliğini savurarak izlemek sonsuz denizde , bedeninde , ruhunda.. En olmicak yerde aklına gelir ya onu da zamanın sonsuzluğuna ışınla.. Bazen gözlerinin buğusunda bazen hissetmeyişi duygusunda. Alırsın yine son nefesini onun sol boynunda. Artık nefes alamayacak olursan bir damla gözyaşını, onu da sal sonsuzluğa. Anılar biriktir süslü ve gösterişli olanıyla utanma onu da sal sonsuzluğa. Elbet bir gün ebedi yerler de vardır bir nokta. Şimdi en güzelinden elveda demek lazım gökyüzüne,  yıldıza. Daha güzel doğacak güneşler için yummalısın gözlerini ebedi uykuna. İşte o yüzden en gösterişli elveda !